top of page

BESİNLER VE GENLER: NUTRİGENOMİK

  • Yazarın fotoğrafı: molekulix
    molekulix
  • 6 Kas 2018
  • 2 dakikada okunur


Günümüzde diyet ve doğru beslenme terimlerinin hayatımızdaki öneminin artması ile bu konudaki araştırmaların sonuçları merak konusu oldu. Yapılan çalışmalar beslenmenin mikroplar ile karşılaşmada kişinin vücudunun vereceği tepki arasındaki dengenin sağlanmasında önemli bir etkisi olabileceğini söylüyor. Beslenmenin tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, inflamatuvar bağırsak hastalıkları gibi inflamasyona bağlı hastalıklarla olan ilişkisi bu fikrin ortaya atılmasındaki ana sebeplerden. Yüksek doymuş yağ ve şeker içeren; meyve, sebze ve liflerin ise az yer aldığı diyetler bu kronik hastalıkların oluşmasındaki risk faktörlerini arttırabiliyor. Belirli bazı besinlerin bağışıklık yanıtını değiştirdiği, yapılan çalışmalar sonucu günümüzde iyi bilinen bir gerçek. Vücutta bağışıklık sistem aktivasyonu, stres, enfeksiyon ve dışarıdan maruz kalınan toksinler sonucu vücutta üretilen reaktif oksijen türevleri hücreler için toksik etki yaratıp ölümlerine sebep olur. İnflamasyon süresinde reaktif oksijen türevleri ortaya çıktığı için bu gibi durumlarda antioksidan vitaminlerden olan A, C ve E vitaminleri ve selenyum, çinko gibi eser elementlerin azaldığı bilinmektedir. Bu elementler reaktif oksijen türevlerinin dokularda yarattığı hasarı önleyici etkilere sahiptir. Bunun yanında selenyum, lipid ve fosfolipid hidroperoksidazları zararsız hale getirmekle görevli olan glutatyon enziminin çalışması için oldukça önemli bir işleve sahiptir. Balık ve balığın içerdiği yağda bolca bulunan n-3 polidoymamış yağ asitlerinin, inflamasyon cevabını azalttığı bilinen eykosapentenoik asit ve dokosaheksaenoik asit miktarını dokulardaki miktarlarının arttığı yapılan çalışmalar ile gösterilmiştir.

Nütrigenomik terimine gelince, bu terim beslenme ve genom arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya çalışan bilimsel süreçleri ve çalışmaları kapsayan bir bilim dalını temsil eder. Kişinin genomu ile diyeti arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması, çoğu hastalığın oluşumu ile ilgili bize daha iyi bir bilgi sağlayabilir. Özellikle kanser ve kardiyovasküler hastalıklarda bu ilişkinin aydınlatılması çok önemlidir. Örneğin Asya popülasyonunda bitkisel soya ve izoflavonların tüketiminin yüksek olması bu popülasyondaki kişilerde prostat ve meme kanseri riskinin daha düşük olmasına sebep olmaktadır. Asyalı erkeklerde bu şekilde beslenenlerin prostat kanserine yakalanma riski %30 azalırken kadınlarda meme kanserinde bu oran %15’tir ancak bu ilişki kesin olmayıp meme kanseri ile ilgili çalışmalarda açıkça raporlanmamıştır. Bu ilişki Asya toplumundaki genetik arka plana bağlı olabileceği için bilim insanları genetik araştırmalara yönelmiştir. Araştırmanın sonucunda ise östrojen reseptör geninde bulunan bir tek nokta mutasyonuna sahip kişilerde soyalı besinlerde bulunan isoflavon tüketimi prostat kanseri riskini önemli ölçüde düşürmüştür. Bu çalışma ve bu gibi yapılan benzer çalışmalar kişilerin genetik haritaları ve beslenme tipleri arasındaki ilişkinin oldukça kompleks bazı hastalıkların gelişimi ve risk faktörlerinin anlaşılması için oldukça önemli olduğunu gösteriyor. Bu sebeple hastalıklar ile ilgili araştırmalar gün geçtikçe genel olarak değerlendirilmek yerine kişilerin genetik haritalarına ve bireye yönelik olmaya başladı. Bu süreçteki önemi yadsınamaz olan beslenme ve diyet ise sağlık ve hastalıkların önlenmesi açısından oldukça önemli kazanmaya ve tedavi süreçlerinde daha geniş bir yer almaya başladı.


-Merve Kinin


Kaynaklar:

Food, Nutrigenomics, and Neurodegeneration—Neuroprotection by What You Eat!

Ashraf Virmani & Luigi Pinto & Zbigniew Binienda & Syed Ali


Nutrigenomics: the role of nutrients in gene expression

TARANA SINGH-DANG,MARK WALKER,DIANNE FORD &RUTH A. VALENTINE


 
 
 

Comentários


bottom of page